İçeriğe geç

Özgüllük ve duyarlılık nedir ?

Özgüllük ve Duyarlılık: Kayseri’nin Soğuk Akşamlarında Bir Yalnızlık Hikâyesi

Hayat bazen en beklenmedik anlarda, en sıradan olaylarda saklı olan anlamları fısıldar. Bugün, Kayseri’nin soğuk bir akşamında yaşadığım bir anı, özgüllük ve duyarlılığın bana ne kadar derin bir şekilde hissettirdiğini anlatmak istiyorum. Belki de sen de bu yazıyı okurken, kendini aynı hislere kapılmış bulursun.

Bir Çaycıda Bütün Dünyayı Kaybetmek

O gün, sabah erken saatlerde evden çıkıp, Kayseri’nin o alışık olduğumuz gri, kapalı havasında yürüyordum. Nedenini hiç anlayamadım ama o sabah içimde bir şey eksikti. Belki de her gün biraz daha kayboluyordum. Adımlarım daha ağır, kafamda bir sürü düşünce vardı. Her şey birbirine karışmıştı. Ama yine de oradaydım, kasaba çarşısının tam ortasında, elimde bir fincan çay. İnsanlar kalabalık içinde kayboluyor, gözlerim bulanıklaşıyor, birer siluete dönüşüyordu. Özgüllükten bahsediyorum ya, işte tam bu noktada, bir anda ben de silüetlere karıştım.

Bir çaycının içine girdiğimde, iki masada birkaç müşteri vardı. Ortam sanki hep aynıydı: soğuk, sessiz, biraz da huzursuz. Çayımı sipariş ettim. Fakat, garip bir şekilde masaya oturduğumda, dışarıdan gelen rüzgarın sesinden başka bir şey duyamadım. İnsanlar sessizdi. Bunu hiç sevmiyorum. Sessizlik bana, anlamını kaybetmiş bir yalnızlık gibi geliyor. İşte o an, özgüllüğün ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anladım. Yalnızca o an, o çaycıda, orada oturan ben vardım. Hiç kimse yoktu.

Özgüllük ve Duyarlılık: İçsel Bir Çatışma

Özgüllük, bana göre; bir insanın kendine ait, başka hiç kimsenin yaşamadığı duyguları, düşünceleri, kimlikleri taşımasıdır. Her birimiz birer farklı dünyayız. Bunu daha önce de fark etmiştim ama o gün Kayseri’nin kararmış gökyüzüne bakarken, bu duygu içimde patladı. Duyarlılık ise tam da burada devreye giriyor: Ne kadar içsel bir dünyanın içinde kaybolursak kaybolalım, dışarıdaki dünyanın bu dünyayı nasıl algıladığını görmek, o dünyaya duyarlı olabilmek, en az kendimiz kadar başkalarına da değer vermek.

O çaycıda, garsonun bana göz kırpması, bana ait olmayan bir gülümseme, hem beni rahatsız etti hem de ilgimi çekti. Ne zaman kaybolmuş hissetsem, duyarlılığım beni çevremdeki insanlara odaklanmaya itiyor. İşte o an, o garsonun yüzünde küçük bir huzur, belki de kaybolmuş bir umut vardı. Bu umut, bana ait değildi belki ama onu gördüm, hissettim ve bir şekilde içimde yankılandı.

Birkaç Küçük Söz: Çaycıda Bir Kapanış

Çayımı içtikten sonra, cebimden bozuk para çıkardım. O anın geçmesini istemediğimi hissettim. O kadar sık bir şekilde, bazen sadece boş bir zaman geçiriyormuş gibi yaşarız ki, o anların ne kadar özel olduğunu fark edemeyiz. Çaycıda otururken, insanlar dışarıda hayatlarını yaşamaya devam ediyorlardı. Her birinin kendi hikâyesi vardı. Her biri bir özgüllük taşıyordu. Ama aynı zamanda, aynı anda hepsi birbirine bağlıydı. İçsel dünyamızda kaybolan biz, dışarıdaki dünyaya duyarlı olabilmeliyiz.

Sana da bir soru: Ne zaman son kez kendini böyle kaybolmuş hissettin? Belki de kimse seni anlamayacak diye korktun. Ama bu, yalnızca bir anlık bir kayboluştur. Hayat, bazen kaybolmak, sonra yeniden bulunmak için güzeldir.

Bir Kayseri Akşamında Duygusal Bir Son

O gün, evime dönerken, yine eski ama değişmiş bir duyguyla yürüdüm. Kendimi bulmuş gibiydim. Bir çaycıda kaybolan yalnızlık, beni içsel bir keşfe çıkardı. Özgüllük ve duyarlılık işte böyle bir şey. Bazen dışarıda birinin bana bakması, ya da sadece bir çayın içimde yankı yapmasıyla, içsel dünyamda büyük değişimler yaşanabiliyor.

Belki de hayat, her an bir şeylerin kaybolması ve yeniden bulunması demektir. O gün, Kayseri’nin soğuk akşamında, bir çaycıda geçen birkaç dakika, bana özgüllüğün ve duyarlılığın ne kadar birbirine yakın ve ne kadar uzak olduğunun cevabını verdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

deneme bonusu veren siteler 2025
Sitemap
ilbet